Yelkencilik Tarihi

Yelkencilik Tarihi

Yelkencilik tarihi, yalnızca deniz araçlarının öyküsünü ya da denizlerdeki savaşların tarihini anlatmak değildir elbette. Bu aynı zamanda insanlık tarihinin farklı bir gelişim boyutudur. Yelkenliler demek karaya bağlı insan uygarlığının, bilim ve teknikteki gelişmelerinin denizlere yansımasıdır. Yelkencilik tarihi boyunca yavaş yavaş gelişen insanlık, gemilerini de bu gelişime göre yeniden tasarladı.  Gerçek anlamda denizciliği ilk başlatan ve bu mesleği ticareti geliştirmek için yapanlar Fenikeliler olmuştur. Fenikelilerden önce de insanlar ağaç parçalarının suda yüzdüğünü görebiliyorlardı ve suya düştüklerinde suyun yüzeyinde kalabileceklerini biliyorlardı. Fakat Fenikeliler bu bildiklerinden yola çıkarak; ağaçlardan, sazlardan ve samanlardan ilk salları yapmaya başladılar. Askeri ve ticari gereksinimler, bölgesel koşullar, siyasi ve ticari durum gemilerin gelişimini etkiledi. Bronz çağının başlangıcında Akdeniz kıyılarında görülmeye başlayan yelkenli gemiler 18. yüzyıla kadar varlığını sürdürdü denizlerde.

Çok uzun yıllar boyunca gemicilik dendiğinde akıllara Akdeniz gelirdi. Gemi yapımı ve denizcilikteki gelişmeler ilerledikçe dünya yavaş yavaş küçüldü. Yelkencilik tarihi, yelkenli gemiler ile yeni yeni yerler bulmak isteyen cesur kişileri dünyanın bilinmeyen yerlerine gitmelerine tanıklık etti.

Keşifler

Keşifler, ticaret ve sömürgeleşme geçmiş dönem denizci toplumlarını zengin ve güçlü hale getirmiş ve imparatorluk haline gelmelerini sağlamıştır. Yetenekli tasarımcılar ve ileri inşa tekniklerinin ürünü olan yelkenli gemiler, topraklarını genişletmelerinde kilit rol üstlenmiştir.

Dünya toplumları uzun mesafelere deniz yolu ile seyahat etmek için binlerce yıl boyunca yelkenli gemileri kullanmışlardır. Nil ve Amazon gibi büyük nehirlerde olsun; Akdeniz, Atlantik ve Pasifik gibi büyük deniz ve okyanuslarda olsun, rüzgar gücü pedal ve küreklerde kullanılan kas gücüne karşı tek alternatif olmuştur. Dünyanın her yerinde lokal topluluklar rüzgardan yararlanmak ve uzun mesafelere yolcu ve yük taşıyacak gemiler yapmak için kendi çözümlerini geliştirmişler, kimi günümüze kadar ulaşmış olan eşsiz tekne modellerini yaratmışlardır.

Vikingler

Binlerce kilometrelik yolu küreklerle ve basit bir kare yelken düzeneğiyle almışlardır. Kare yelken arma, her ne kadar sadece rüzgarın arkadan geldiği seyirlerde (Pupa ve Geniş Apaz) kullanılabilir olsa da, daha sonraları Avrupa ülkelerinde yaygınlaşmıştır.

Arap denizciler

Verimli rüzgar kullanımını sağlayan büyük üçgen (Latin) yelkenini geliştirdiler. Bu yelken teknenin rüzgara karşı gitmesine (orsa) olanak veriyordu ve kare yelkene göre daha hızlıydı. Kare yelkenli pek çok gemi limanda beklerken bu gemiler denize çıkabiliyorlardı. Bu gemiler son derece sağlam yapılı olurdu ve 90 ile 200 ton arasında bir ağırlığa sahipti. Tek dezavantajı ise yelkenin kontrolünün sayıca fazla bir mürettebat gerektirmesi idi – ki Arap bölgesinde iş gücü bol ve ucuz olduğu için bu pek de bir problem oluşturmuyordu – çünkü yelkenin bağlı olduğu serenler çoğu zaman geminin kendisinden uzun oluyordu ve idaresi gerçekten zordu.

Çinliler

Çinlilerin tasarımı ise “Junk Rig” denilen, kısa bir ana direk ve bambu destekli hareketli yelkenlerden oluşan teknelerdi. Yelkenler jaluzi gibi açılıp kapanabiliyordu. Rüzgarda verimli bir şekilde yararlanabilen ve kontrolü kolay olan bu teknelerin tamiri de basitti ve sayıca az bir mürettebatla seyre çıkabiliyorlardı.

Polonezler

Pasifik’te ise Polonez denizciler “Proa” denilen benzersiz teknelerini geliştirmişlerdir. Bu tekneler içi oyulmuş ağaç kütüklerinden bir kano ve bu kanonun destekleyen yan bir dengeleyiciden oluşan bir yapıya sahipti. Tekneyi yönlendirmek için kürekler ve Latin yelkeni kullanılıyordu. Sadece yıldızlardan, rüzgar ve denizden faydalanarak uzun yolculuklar yapabiliyorlardı bu teknelerle…

Osmanlılar

Osmanlıların İstanbul’u fethetmesiyle birlikte İpek ve Baharat yollarının Türkler tarafından kontrol edilmeye başlamasıyla batıda Hindistan’a gidecek yeni yollar aranmaya başladı. Bu yol deniz yolu olacaktı. Akdeniz’in doğusunun denetimini yitiren batılı ülkeler, pusula ve harita yapımındaki gelişmelerin de yardımıyla ilgilerini açık denizlere yönelttiler. Akdeniz’in bildik, görece sakin sularında yol alan gemiler için okyanusların hırçın dalgaları, birdenbire patlayan korkunç fırtınaları aşılmaz gibiydiler.

Açıkça görülüyordu ki Akdeniz gemileri okyanusa uygun değildi. Bu da yeni gemilerin tasarlanmasını ve yapılmasını gerektirdi. Orta çağın sonlarına doğru kıç bodoslamasındaki dümenin geliştirilmesiyle gemicilikte büyük ilerleme sağlandı. Böylece yalnızca yelkenle gidebilen ve daha uzun yol alabilen büyük gemilerin yapımı sağlandı.

Türkiye ve Yelkencilik

Deniz insanlığın bambaşka bir hayat düzeni elde etmesine, ufkunun ve sınırlarının gelişmesine öncü olmuştur. Yelken de bu amaca hizmet eden bir deniz kültürüdür. İnsanın, engin denizlerde parçası olduğu doğa ile iç içe olmasını sağlamak ve huzur vermektir. Türkiye de Üç tarafı denizlerle çevrili, tüm medeniyetlerin ve gelişmelerin beşiği olan güzel ülkemizde bu kültürü hak ettiği gibi geniş kitlelere ulaştırmak, geliştirmek bizim en önemli ilkemizdir. Türkiye de Atatürk ilk yelkenli tekne kulübü olan İstanbul yelken kulübünü kurmuştur.

Gemilerde Dümen Sistemi Nasıl Ortaya Çıktı ?

Daha önce geminin kıçında büyük bir kürek gibi görünen dümeni idare etmek çok zordu. Gemiler büyüdükçe dümenin ağırlığı artar ve ancak birkaç kişi ile idare edilebilirdi. Dümenlerin tekerlek şeklinde yapılması ile -ki buna dolap dümen denilmektedir- bu işi tek bir kişinin yapabilmesi olanağı doğdu. Ayrıca pusula kullanarak denizcilerin o tarihe kadar yapamadıklarını yaptılar. Kıyılardan uzaklaştılar ve denizlere açıldılar.

Ortaçağda Akdeniz’de kullanılan Latin yelkenleriyle donatılmış savaş ve ticaret gemilerine karavela denirdi. İlk karavelaları 15. yüzyılın ikinci yarısında Portekizliler ve İspanyollar yaptılar ve bunları coğrafi keşiflerinde kullandılar. Vasco de Gama Hindistan, Kristof Kolomb Amerika seferine karavela türü gemilerle çıktılar. Boyutları gittikçe büyütülen ve geliştirilen karavelalardan sonra, ihtiyaçların artması ve teknolojinin gelişimine paralel olarak kalyon tipi gemiler geliştirildi. Bunların taşıma kapasitesi daha fazlaydı ve daha sağlam gemilerdi.

Yelkencilik tarihi, bilim ve teknolojinin gelişmesiyle birlikte önce buhar makineleri, daha sonraları ise fosil yakıtlarla çalışan motorların icat edilmesine tanıklık etmiştir. Artık gemileri hareket ettiren yelkenlerin ve kürekçilerin yerini onlardan daha süraatli götürebilecek makineler aldı. Yelkenler kullanılıyordu fakat asıl gemileri ilerletici etki motorlar sayesinde gerçekleştiriliyordu. Gemiler ile daha kısa zamanda ve daha güvenli bir şekilde seyirlerini yapmaya başlamışlardı.

Ağaç her tip ve boyutta tekne için doğal bir yapı malzemesi olarak kabul edilmiştir. Fakat ağacın az olduğu yerlerde yuvarlatılmış ve sıkıştırılmış palmiye yaprakları da kullanılmıştır. Yine de ağacın ana yapım malzemesi olarak önemini yitirmesi ancak üreticilerin daha ucuz ve dayanıklı gövdeler yapmalarını sağlayan demir ve çeliğin icadı ile olmuştur. Savaş gemileri, ticaret ve balıkçı gemilerinin tasarımları işlevlerine uygun olarak geliştirilmiş, sonuçta farklı güç ve avantajlara sahip birçok deniz aracı ortaya çıkmaya başlamıştır. Özellikle ticaret gemileri hız için dizayn ediliyorlardı, çünkü taşıdıkları baharat ve çayı en iyi fiyatlarda satın almanın ve pazarlamanın yolu rekabetten geçiyordu ve hız rakipleri geçmenin birincil koşuluydu.

Bir cevap yazın